Akşemseddin Kimdir?

Akşemseddin Kimdir?

Okulumuza adını veren Akşemseddin'i tanıyalım.

16.07.2018 1121

Doğumu: 1389, Osmancık

      Ölümü: 1459, Göynük (15 OCAK)

      Mutasavvıf ve hekim.

      Asıl adı Şemseddin bin Hamza´dır.

      Öğrenimini bitirdikten sonra Osmancık´a müderris oldu ve Hacı Bayram Veli´nin müritleri arasına katıldı. Daha sonra II. Mehmet´in lalası olan Akşemseddin, İstanbul´un fethinde bulundu, ordunun moralini yükseltici konuşmalar yaptı. Fetihten sonra Eyüp Sultan´ın mezarını bulduğu söylenir. Hacı Bayram Veli´nin ölümünden sonra Bayramîlik tarikatını yürüttü. 

      Haci Bayram Veli'nin müridi ve Fatih Sultan Mehmet'in hocalarındandır. İstanbul'un manevi fatihi olarak da anılır. Saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı Akşeyh veya Akşemseddin adlarıyla meşhur olmuştur. İskilip'te çocuklarından Nurulhuda'nın türbesi ile diğer yakınlarının mezarları vardır. Evlik köyünde yer alan tek bir çivi çakılmadan yapılan camiiyi onun yaptırdığı yazılıdır. Akşemseddin Amasya'da medreselerden eğitim aldıktan sonra büyük üne kavuşmuştu.

      Akşemseddin, küçük yaşlardan itibaren bilime ve sanata karşı ilgi duydu. İlim tahsilini tamamladıktan sonra, Osmancık'da müderris(öğretmen) oldu. Medrese öğrenimini zamanın büyük velisi Hacı Bayram-ı Veli'nin yanında tamamladıktan sonra seçkin biilginler arasında yerini aldı. Üstün zekası ve anlayışı, yılmak bilmeyen çalışma gücüyle kendini kitaplara adadı. Başta İslami bilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden oldu. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptı. Araştırmaları sonunda tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât
ve Risalet-ün nuriyye adlı Tasavvuf kitapları, bilinen eserleridir.Tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat'ta geçen "Hastalıkların insanlarda teker teker peyda olduğunu zann etmek yanlıştır.Hastalıklar insandan insana gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer" cümlesi ile ilk mikrop teorilerinden birini ortaya atmıştır. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir. Ve Mikrobiyolojinin babası sayılmaktadır.

      Akşemseddin'in asıl ünü, büyük veli, Hacı Bayram Veli ile tanışmasından sonra başlamıştı. İlmi konulardaki önemli başarılardan sonra tasavvuf konusunda da ağırlığını göstermiş, daha sonra da II. Murat'ın emir ve isteğiyle Fatih Sultan Mehmet'in hocalığına tayin edilmişti. İstanbul'un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştu. Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermeyen Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet'in büyük saygı ve sevgisini kazanmıştı. Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul'a girişleri daha sonra ünlü olacak
bir hikâyeye dönüştü. Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Hz. Fatih Sultan Mehmet, yanında onu yetiştiren Akşemseddin ile İstanbul'a giriyor. Türk Ordusunu karşılayan şehir halkı yol boyunca dizilmiş, ellerindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyor. Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemseddin'i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlar. Akşemsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih'i gösterir.

      Fatih Sultan Mehmet, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemseddin'i göstererek: " Sultan Mehmet benim ama o da benim hocamdır."demiştir.

      Fatih Sultan Mehmet Han tarafından(1464) yılında yaptırılmış olan türbesi Bolu ilinin, Göynük ilçesindedir. İlçede her yıl, İstanbul'un fetih günü olan 29 Mayıs(mayısın son pazarı) tarihinde anma günleri düzenlenmektedir.

       Şahsiyeti ve Anıları

      Fatih Sultan Mehmet´in hocalarından, ünü, kendi büyüklüğüne dayandığı kadar Fatih´in hocası olmasına da dayanıyor. Akşemseddin Ankaralı Hacı Bayram Veli´nin en gözde talebelerindendir. Hacı Bayram kendisine kısa zamanda icazet (diploma) vererek irşadla görevlendirmiştir. Hacı Bayrammüridleri arasında bu durum dedikoduya ve kıskançlıklara sebep olmuştur. Müridierinden biri Hacı Bayram´a sorar:

- Efendi  Hazretleri, kırk yıldır talebeniz olanlar henüz halifeliğe (sizi temsile) layık görülmezken, Akşemseddin´in kısa zamanda bu rütbeye ulaşmasının sebebi ne ola? Hacı Bayram, gerek maddi, gerekse manevî hayatta yükselmenin veya yerinde saymanın sebebini açıklarcasına cevap verdi:

- Bu köse (Akşemseddin´i kastediyor) bizde ne gördü ve işittiyse hemen inandı ve teslim oldu. Sebep ve hikmetini sonra kendi kendine öğrendi. Kırk yıldır hizmetimizde bulunanlar ise, bizde gördüklerinin önce hikmetini öğrenip sonra inandı ve teslim oldu. İşte sebep budur. Akşemseddin Fatih´in eğitim ve öğretim alanında hocası olmakla kalmamış, onu İstanbul´u almaya hem teşvik etmiş, hem de hazırlamıştır. Nitekim fetih sırasında Hz.Eyyub el En-sari´nin kabrini keşfederek ordunun moralini yükseltmiş, askerin azmini arttırmıştır.

      Fetihten sonra Bolu´nun Göynük kasabasına yerleşen Akşemseddin orada vefat etmiştir.

      Akşemseddin´in en büyük keşfi:

      Akşemseddin, bilhassa, bulaşıcı hastalıklarla ilgilendi. Çünkü o zamanlarda salgın hastalıklar binlerce kişinin ölümüne sebep oluyordu. Bu insanları ölüme terketmek uygun olmazdı. Rasulullah´ın sallallahu aleyhi vesellem´in ifadesi ile "Her derdin devası vardı". Bu bulunabilir, hastalığın hangi yollarla bulaştığı tespit edilir ona göre tedavi edilebilirdi. Akşemseddin bu konuda inceden inceye araştırmalar yaptı. Sonunda "Maddet-ül Hayat" adlı tıp kitabında belirttiği şu neticeye vardı:

      "Hastalıkların insanlar da teker teker ortaya çıktığını sanmak hatalıdır. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülmeyecek kadar küçük, lakin canlı tohumlar vasıtasıyla olur." Böylece Akşemseddin, mikrobun tarifini yapmış, her türlü hastalığı, gözle görülmeyecek kadar küçük canlıların yaptığını dünyada ilk defa keşfetmiş oluyordu. Üstelik mikroskop henüz icat edilmemişti. Fransız kimyacısı ve biyoloji bilgini Pasteur, ondan 400 yıl sonra, deneylerle aynı sonucu alacak ve bize mikrobu ilk bulan kişi olarak gösterilecekti.m Bu büyük yanlış nihayet düzeltildi ve mikrobu ilk bulan bilgin olarak Akşemseddin, ilim tarihine geçti..

      Akşemseddin;

      Fethin görünmez mimarı Akşemseddin Hazretleri

      Akşemseddin;
      Hazret-i Ebûbekir'in evladından, Şihâbüddin Sühreverdi'nin torunudur. Babası Şeyh Hamza 
(Kurtboğan adıyla meşhurdur) âlim biridir ve oğlunu mükemmel yetiştirir. Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir. Hızlı
ilerler ve genç yaşta müderris olur. Osmancık medreselerinde talebe okutur. Evet 
yörede hatırı sayılır bir âlimdir, ancak işin hâkikatına varmak ister. Bunun tek yolu vardır "ledün ilminde mütehassıs bir velinin" huzurunda diz çökmek. Arar, sorar, istihareye yatar. Zihninde iki isim berraklaşır. Bunlardan bir tanesi Hâlep'te ki Zeynüddin HafiHazretleridir. Diğeri Ankara'daki Hacı Bayram-ı Veli. Akşemseddin yakından başlar. Önce Ankara'ya gider. Ancak Hacı Bayram Hazretlerini kapı kapı teberrû toplarken görür ve yıkılır. Nedenini, niçinini sormaz bile, oracıktan döner, yürür Hâlep'e. Ancak yolda gördüğü rüyalarda, nasibinin Hacı Bayram elinden olduğu işaret edilir. Hatta zincirlerle çekilir ki, uyandığında izi vardır boynunda. Şaşkınlık ve pişmanlık içinde Ankara'ya döner. Yüce veliyi orak tırpan çalışırken bulur. Mübârek garibin birine yardım eder ki kan ter içindedir. Akşemseddin bin pişmandır, boyun büker... Ve kavuşur affa.

      Hacı Bayram Hazretleri bu mütevazı talebesini çok sever, O´na hususi bir ihtimam gösterir. Akşemseddin ayrıca iyi bir hekimdir de. Pastör'den asırlar evvel hastalığa sebep olan mikropları ve karantinanın mantığını anlatır. Hatta o yıllarda "seretan" adıyla bilinen kanseri teşhis eder.

      İstanbul'un kuşatıldığı günlerde Fatih Anadolu'daki âlimleri ordugâha davet eder. Hepsi mükemmel insanlardır, ancak Akşemseddin'le aralarında anlatılmaz bir muhabbet başlar. Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar. Tabiri caizse kanı kaynar. İstanbul gibi bir şehri almak kolay değildir. Dev surlar, haçlı yardımları, derin hendekler, aşılmaz zincirler, Rum ateşi denen bela ve güçlü düşman. Bunlar bilinen şeylerdir ve Fatih herbirine tedbir düşünür. Yemeyi içmeyi unutur ancak, bazı komutanlar (ki bir çoğu baba emanetidir) zafere inanmazlar. Açıktan açığa "Bu devletin askerine, akçesine yazık değil mi canım?" derler, "Maceranın sırası mı şimdi?"

      Genç sultanı Bizansla boğuşmak değil, yanındakilerle uğraşmak yorar. Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dağıtır. Kendini fena yıpratır. Geceler boyu ağlar ki yastığı hiç kurumaz. Muhasara başlayalı 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur . Rumlar yıkılan surları anında yapar, o acaib ateşleri ile zemini değil, suyu bile yakarlar. Fidan gibi yiğitler ardarda düşerler toprağa. Sultan Mehmed kalabalıklar içinde yalnızdır. Hatta zaman zaman kuşatmayı kaldırmayı düşünür. Akşemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. "Sakın ha!" der, "Asla vazgeçme!" Zira o, müjdeyi Hızır Aleyhisselam'dan alır. Zaferden zerre kadar şüphesi yoktur. Şehir düşünce, Fatih derin bir nefes alır,büyük güç ve itibar kazanır. Genç sultanın şimdi tek arzusu vardır. Mihmandârı Resulullah Hâlid bin Zeyd'in kutlu kabrini bulmak.

      Akşemseddin Hazretleri kuşatmanın sürdüğü sıralarda türbenin bulunduğu noktaya bir nur indiğini görür. Fatih'i o mahalle götürür. Kısa bir murakabenin ardından iki çınar dalını toprağa diker ve kendinden emin bir ifadeyle. "Büyük sahabe bunların arasında yatıyor!" der. Ancak etraftan "ne malum?" diyenler olur. Hatta birileri padişaha akıl öğretirler. "Bu dalları başka bir yere diktir bakalım" derler, "ihtiyar molla farkedebilecek mi?" Fatih denileni yapar, hatta ilk işaret edilen yer kaybolmasın diye mührünü gömdürür. Ama Akşemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdiği noktaya yönelir. Hatta bir ara durur "Sultanımızın mührü" der, "Ne arıyor orada?" Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartışılacak, şüpheye mahal bırakmaz. "Kazın!" buyururlar.
Toprağın bir 
kulaç altından yeşil somaki bir taş çıkar. Üstünde kûfi harflerle "Hâzâ kabri Halid bin Zeyd" yazılıdır. Kalabalık bir hoş olur. Derhal türbe ve mescid hazırlıklarına girişirler.